1671 yılında çıktığı Ege turunda Bergama’dan gelerek kayıkla Gediz nehrini geçen Evlilya Çelebi,1 saatlik yolculuktan sonra Menemen’e varır. Tuttuğu günlüğe Menemen’den “Tarhaniya Vilayeti Melemeniye Şehri” diye yazar. Sonra şöyle devam eder. “Yani, “Oğuzlar Vilayeti” demektir. Hüdavendigar gazi fethidir. Kalesini yerle bir etmiştir. Halen bir kalesi Gedüs’ün (Gediz nehri) karşı tarafında bir kaya üzerinde olup oraya KAYACIK kalesi derler. Bu şehir anadolu toprağından Cezayir kaleminde, Valide Sultan has’ıdır. 40 yük akçe iltizamdır. 150 akçe şerif kazadır. Kethüda yeri ve serdarı vardır. Fukarası çoktur. Şehir, denizden üç saat uzak bir düzlüktedir. 25 mahali, üçbin kiremitli evi, 29 mihrabı vardır. Çarşı içindeki camii (Mahkeme) kubbeli eski camidir. Cezzar camii kapısı üzerindeki tarih 987’dir. (Kad bena hazel cumatiş-şerif sahibül hayrat Mustafa bin Mahmud gafere zünübehü 987)
Bunlardan başka Ulucami ve Sultan Camii vardır. Diğerleri mescittir. Üç hamamı olup, bir pazar yeri çifte ve eski hamamlardır. Bir medrese, üç mektep, bir imaret vardır. Şehirde 300 dükkan, bir kargir bezestan vardır. Sokakları kaldırımsızdır. Çoğu evleri kerpiç yapıdır. Halkı, Cezayir le-vendi elbisesi giyer. Renkler sarımtıraktır. Çünkü havası çok sıcak ve ağırdır. Temmuz ayında bütün halkı şehir dışındaki bağlarda yatarlar. Çünkü bir adam bir gece şehirde kalsa sivrisinekler yer. Kadı bir adama ceza verse, şehirde elini ayağını bir direğe bağlayıp bırakırlar. Sabaha kadar direkte asılı kalan adam tulum gibi şişer, bütün yaptıklarına tövbe eder. Bu şehir böyle sinekli bir yerdir. Çünkü sineklerin padişahı, değirmenler tarafındaki bir kuyudadır derler. Akşam olunca bu kuyudan duman gibi sivrisinekler çıkıp şehri istila ederler. Çok vakit halk bu kuyuya neft, katran atıp yakmışlar, yine faydası olmamıştır.”
Evliya Çelebi Menemen ile ilgili tesbitlerinde bir de hikayeye yer verir :
“Bana anlattıklarına göre, Sultan Ahmet zamanında bir derviş şehre gelmiş, yatacak yer istemiş ancak kimse onu evine almamış. Ertesi sabah camide bu derviş elinde bir balmumundan sivrisinek şekli ile halka; (“Ey Melemen’in meleme ve tüli emele düşmüş hasis ve ilgisiz halkı. Bu zayıf kulu bir gece misafirliğe almadınız. Bu hakirin sizlere yadigarı şu olsun, gece rahatınız olmasın, gece haneberduş olasınız”…) diyerek elindeki balmumundan sineği, bir kağıt ile bu kuyuya bıraktı. O geceden beri şehrimize sivrisinekler musallat oldu dediler. Allahın hikmeti, bu şehre gelen misafirleri sivrisinek asla ısırmaz. Bütün şehir geceleri evlerinin kapılarını açık bırakıp bağlara giderler. Ancak on adet bekçi kalır. Bunlar da kalın elbiseler giyip, yüzlerini ve gözlerini nikap ile örtüp sarıp sarmalayıp boğazlarına birer davul geçirip sabaha kadar şehri korurlar. Davul berekatiyle sinekten korunurlar. Çünkü bu sivrisinek sazlıkta husule geldiğinden midir nedir her adama iğnesini batırmaya gelince ney çalarak fasıl ile gelir. Onun için Melemen halkı sivrisineğe davul çalar. Bu ilerde (Melemen davulu gibi öter) sözü darbı meseldir. Halkı hala gayet oğuz tailedir.
Melemen’in pamuğu, sem semi, kavunu, karpuzu çoktur. Tuzlası ise 500 akçe miri emanettir. Padişah hasıdır. Komşu vilayetlere yüzlerce deve yükü tuz buradan gider. Canlı hangi mahluk bu tuzlaya düşse Allah’ın emri ile tuz olur. Buradan kıbleye gidip, Gedüs nehrini kayıkla geçtik. Beş saatte geldiğimiz Bergama’ya altıncı saatte vardık.”
ilk sizin
haberiniz olsun!